YAHYA ALİ YILDIRIM/YENİDEVİR
Bloomberg verilerine göre ABD’nin en zengin 19 ailesi geçen yıl 1 trilyon dolar daha zenginleşti. Elon Musk’ın varlığı 310 milyar dolara çıkarken Amazon’un sahibi Jef Bezos servetini 202 milyar dolara yükseltti. Meta’yı İsrail’in emrine veren Mark Zuckerberg 185 milyar dolara sahip. Warren Buffett’in ise 164 milyar doları var.
Dünya nüfusunun en zengin yüzde 1'lik kesimi, küresel servetin yarısına sahipken dünyanın geri kalan yüzde 99’u bu servetin diğer yarısını paylaşmak zorunda. İşte akan bütün kanın arkasındaki en “yapısal sorun” bu. Eşitsizliği azaltmak, insan onuruna, barışa ve sürdürülebilir bir geleceğe giden tek yoldur.
Son yıllarda derinleşen küresel kriz, dünya halklarını kesif bir yoksulluğa iterken en zengin azınlığın servetlerini katlamasına zemin hazırlıyor. Bloomberg verilerine göre ABD’nin en zengin 19 ailesi geçen yıl 1 trilyon dolar daha zenginleşti. Elon Musk’ın varlığı 310 milyar dolara çıkarken Amazon’un sahibi Jef Bezos servetini 202 milyar dolara yükseltti. Meta’yı İsrail’in emrine veren Mark Zuckerberg 185 milyar dolara sahip. Warren Buffett’in ise 164 milyar doları var.
İnsanlık tarihinin en eski problemlerinden biri olan gelir dağılımı eşitsizliği, 21. yüzyılda daha da derinleşerek karşımıza çıkıyor. Dünya genelinde üretilen servetin büyük bir bölümü, nüfusun çok küçük bir kesiminin elinde toplanmış durumda. Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi kuruluşların raporlarına göre, dünya nüfusunun en zengin yüzde 1'lik kesimi, küresel servetin neredeyse yarısına sahipken; geri kalan yüzde 99, bu servetin diğer yarısını paylaşmak zorunda. Bu durum sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve siyasal krizlerin de temel kaynağı hâline geldi.
Eşitsizliğin Görünmeyen Mekanizması
Gelir adaletsizliğini yalnızca bireysel başarısızlıklar veya kişisel tercihlerle açıklamak, problemi küçümsemek olur. Gerçekte bu eşitsizlik, tarihsel süreçlerin, sömürgeciliğin, finansal sistemlerin, vergi politikalarının ve uluslararası ticaretin yarattığı devasa bir yapısal sorun. Gelişmiş ülkelerin sanayi devrimiyle biriktirdiği zenginlik, büyük ölçüde diğer ülkelerin kaynaklarının sömürülmesiyle mümkün oldu. Bugün de çok uluslu şirketler, ucuz iş gücü ve doğal kaynaklardan elde ettikleri kârları, gelişmekte olan ülkelere bırakmamakta, onları borç batağında tutarak küresel eşitsizliği besliyor.
Dijital çağ, bilgiye erişimi kolaylaştırmış gibi görünse de, aslında yeni bir "dijital uçurum" yaratmıştır. Teknoloji devleri, dünya ekonomisinin başat aktörleri hâline gelirken, küçük işletmeler ve emeğe dayalı sektörler geri planda kalıyor. Birkaç teknoloji milyarderi, milyonlarca insanın toplam servetinden daha fazla zenginliğe sahip. Bu aşırı servet birikimi, toplumsal hareketliliği azaltmakta, fırsat eşitliğini yok etmekte ve demokrasiyi doğrudan tehdit ediyor.
Gelir adaletsizliği, eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe kadar pek çok temel alanda ciddi eşitsizlikler doğuruyor. Bir yanda lüks içinde yaşayan küçük bir azınlık, diğer yanda temel yaşam haklarına bile erişemeyen milyarlarca insan. Bu durum, toplumsal huzursuzlukları, kitlesel göçleri, aşırı milliyetçilik ve popülist akımların yükselişini tetikliyor. Umutsuzluk, sadece bireysel bir dram değil; küresel bir tehdit hâlini alıyor.
Bugünkü yapısal eşitsizliğe karşı radikal reformlar yapılmadıkça, sorun kendiliğinden çözülmeyecek. Öncelikle uluslararası düzeyde adil ticaret anlaşmalarına, servet vergilerine, şeffaf mali sisteme ve evrensel sosyal güvenlik ağlarına ihtiyaç var. Gelirin daha adil bölüşümü, sadece ekonomik değil, ahlaki bir zorunluluk hâline gelmiştir. Eşitsizliği azaltmak, insan onuruna, barışa ve sürdürülebilir bir geleceğe giden tek yoldur.
Dünya, zengin ile fakir arasındaki görünmez duvarları kalınlaştırarak değil, onları yıkarak ilerleyebilir. Aksi takdirde bu duvarlar, sadece yoksulları değil, sonunda sistemi yaratanları da içine hapsedecek. Eşitlik bir hayal değil; mücadele edilirse, ulaşılabilecek bir gerçeklik.