İstanbul
KAPALI
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Gram Altın (Kapalı Çarşı) currency
4.150,51
0,00%

KENT ŞEHİR KÜLTÜR

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

23 Nisan 2025 İstanbul depremi ile, Nüfus artış oranı üzerindeki tartışmalar yerini konut güvenliği ve Türkiye’nin sancılı “Kentsel Dönüşüm” mevzusuna döndü.

Yarın (28.04.2025) kabine toplantısı yapılacak ve en öndeki mevzu “Kentsel Dönüşüm” olacağı haberlerin birinci sırasını işgal ediyor. Anadolu’nun şehirleşme tarihine kısaca bir göz atalım;

Anadolu’da şimdiye kadar bulunan en eski tarihi kalıntılar ilk yerleşimin Çatalhöyük’te başladığını gösteriyor. Tarım ile uğraşan toplulukların göçerlikten kalıcı konutlar yaparak ilk gerçek toplu yaşam belirtisidir. Hititler, Urartular ve Frigler bu topraklarda yerleşim kurduklarına dair kalıntılar bulunmuş durumda. Hattuşaş modern tarih verilerine göre ilk planlı şehirdir. Gerçi Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe bu tarihi durumu değiştirecek gibi. Önemli bir yerleşim yeri olan Tarsus'un Tevrat'ta Efsus, İncil'de Arsus, İslam kaynaklarında ise Hz. Adem Aleyhisselamın oğlu Şit (A.S.) Peygamber tarafından kurulduğu belirtilmektedir. Kayseri için ise, Kültepe’de ele geçen arkeolojik buluntular ve çivi yazılı tabletler iskânın milâttan önce 3500’lere kadar indiğini, burada Asur ticaret kolonilerinin oluştuğunu gösterir. Karadenizdeki yerleşim ise İyon kökenli Miletosluların Sinop merkezli ve Trabzon’a kadar uzanan şehirler kurmaları ile başlamıştır ve tarihler MÖ 3-4. Yüzyılları göstermektedir. Helenistik ve Roma dönemlerinde Efes, Bergama ve Antalya taraflarında şehir kalıntıları, su kemerleri, Antik Tiyatrolar, mabedler kazılarda bulundu. Antakya’nın kuruluşu bu dönemdedir. (Antakya belediyesinin internet sitesinde kuruluş hikayesi tafsilatlı olarak yazılıdır.). İstanbul hakkında çok daha eskilere dayanan kalıntılar bulunmuşsa da İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon (Kadıköy); Avrupa Yakası'nda Yenikapı’dadır.

Anadolu’da ne Bizans ne Selçuklu ne de Osmanlı dönemlerinde yeni şehir kurulmamıştır. Ülkemizdeki şehirler binlerce yıldır varlıklarını sürdürmektedir. 1940’lı yıllardan sonra başlayan veya mecbur bırakılan şehirlere göçler ile beraber şehirlerin karakteristiğinde dramatik değişiklikler olmuştur. İlk ortaya çıkan sorun “gecekondulaşma” sorunudur. Köyden kente göçler Cumhuriyet döneminin en önemli sorunlarından biridir. Kaotik siyasi atmosferde, şehirlere kurulan sanayi tesislerine çalışan eleman temini ile başlayan kontrolsüz göç önemli bir konut ve şehirleşme meselesini doğurdu. 1838 Balta Limanı anlaşmasını bir milat kabul eder isek, o tarihte başlayan Batı hegemonyasına hizmet eden sanayi ve zirai faaliyetler ve bu faaliyetler için kurulan tesisler, fabrikalar… Bu tesislerin kurulması ve işletilmesinde ülke nüfusunun şehirlere dağılımı göz önüne alınarak bir planlama yapılmadığı ortaya çıkan göçlerle sabittir. Oysa bugün sanayi haritasına baktığımız Almanya’da tesisler insanların yaşam alanları gözetilerek kurulduğu görülmektedir. Bu da Almanya’da nüfusun ülke içinde orantılı dağılımını netice veriyor. Türkiye’de ise başta İstanbul olmak üzere beş büyük şehirde toplam nüfusunun yaklaşık %37'isi barınmaktadır. İstanbul, ülke nüfusunun %18,33'ünü kapsayarak en yüksek oranı elde etmektedir. Ankara ve İzmir ise sırasıyla %6,85 ve %5,25'lik paylarla ikinci ve üçüncü sıradadır.​  Türkiye’nin nüfus olarak en küçük yedi ilinin toplam nüfuslarının ülke de kapladığı oran %1,09 dur. En düşük nüfusa sahip 49 ilin toplamı ancak bir İstanbul yapmaktadır. Göçlerle yapısı, sosyolojisi, nitelikli insan kaynağını kaybetmiş şehirleri; “Kasaba Müteahhitleri” ve hiçbir sosyoloji ve kültür perspektifi taşımayan belediyeler eli ile, merkezlere sıkıştırılmış yoğun konutlaşma iyice çekilmez, ruhsuz, çirkin bir kentleşme darbesi vurmuştur. Peki orta büyüklüklerdeki kentler (özellikle şehir kelimesini kullanmıyorum, zira artık medeniyet, özgünlük, şahsiyet unsurlarını barındıran “şehir” sıfatını taşımamaktalar); etraflarına kurulan organize sanayi bölgeleri etrafında  metropol kentleşme ile büyük ailelerin -ki ortak özellikler büyük miktarlarda arsa sahibi olmalarıdır- iktisadi ve siyasi güçleri sayesinde şekillenmiş kocaman bir beton yığınına dönmüş, çoktan “yaşanabilirliğini kaybetmiş” ucubelerdir. Büyük kentler ise, genelde kıyı bölgelerinde liman özelliklerinden sebep, geri kalan tüm değerleri (tarıma elverişlilik, tarihi doku, stratejik konum) sarf-ı nazar edilerek imara açıldıkça açılıp, içine kim gelmişse doldurulup megapolleşmiş, isminden başka -şehir anlamında- her şeyini kaybetmiş kentler haline geldiler.

Deprem korkusundan tüm bu kentler, belki bir zayıf ihtimalle, kısmen kurtulabilme ihtimali doğdu. Yeni, özgün, şahsiyetleştirilebilecek şehirler var edilebilir. Lakin karşımıza “Kentsel Dönüşüm” çıkıyor ki, bu proje için muhalefet “Rantsal Dönüşüm” sahte bayrağı (false-flag) ile iktidarı kışkırtıyor. Biliyor ki bu proje en çok kendisine yarayacak; Zira metropolleşen şehirlerin kaçınılmaz sosyolojik neticesi, Seküler toplumdur. Seküler toplum muhafazakâr bir iktidara asla oy vermez, yüz yıllar sürecek bir geri dönüşümsüz netice ortaya çıkacak. 

Kentsel Dönüşüm on yıllar sürecek bir vetire (süreç); peki bu zaman diliminde Anadolu’nun girişimcisi tüm enerjisi ile katma değeri neredeyse sıfır olan inşaat sektöründe resmen heba olacak. Oysa ABD öncülüğünde başlayan ticaret savaşlarının merkezinde “üretim” var. Özelliklede nitelikli, yüksek teknolojili üretim. Bizim milli girişimcimiz inşaat ile oyalandığı bu değerli dönemde Türkiye yine treni kaçırma ile karşı karşıya kalacak.

Evet konut stoğumuz yenilenmeli. Bakınız U.S. Census Bureau ve Statista verilerine göre ABD’deki konutların %70’i müstakil, Almanya’da ki konutların %42’si müstakil ve her yıl 80.000 – 90.000 müstakil ev yapılmakta. Bizim kadim medeniyetimiz ve kültürümüz de müstakil evi işaret etmektedir. Çevre ve Şehircilik bakanlığımızın “Kentsel Dönüşüm” ile harcayacağı imkan ve enerjiyi, sosyolojik ve kültürel değerleri esas alan bir geniş perspektifle planlı müstakil ev sahiplendirmeye yöneltse karşımıza yepyeni bir toplum yapısı çıkacak; toprağa ayağı değen, mikro tarım-hayvancılık yapan, görece daha özgür, aidiyet hissi kuvvetli, güvenli, doğa ile bütünleşik, kendi ile barışık insanlar olacak. Geniş alanlara yayılan bir şehir, stresi azaltır, trafiği rahatlar, emniyeti artar, olası afetlerde kontrolü kolaylaşır. Bakanlık arsa temin etse, ilgili kurumlar mimar-mühendis desteği verse, hane sahipleri görgüleri-talepleri doğrultusunda bu mimar&mühendislerle koordineli hareket etse, küçük taşeronlarla bu müstakil evler yapılsa, tarım bakanlığı bu evlerde mikro tarım-hayvancılık için destek verse öyle süratli, güvenli, estetik, çevre dostu, üretken yapılar çıkar ve Anadolu şehri yeniden canlanır.

İki Yüzyıla yaklaşan bir talihsizliği bu hamle ile tersine çevirebilir, insanımızı özüne, üçbin yıllık kültürel birikimlerine kavuşturabiliriz. Vesselam.