Fatih Recep Tayyip Erdoğan
İsrailli eski general Giora Eiland, aynen şöyle söylüyor: “Suriye’deki muhaliflerin arkasında ne ABD ne de İsrail var, bölgeden bir güç var, kim olduğunu söylememe gerek yok. Bizim askerlerimiz bir yılda Gazze’den çıkamadı, Lübnan'da 2 kilometre içeri giremedi. Bunlar dört dakikada köyleri, dört saatte Halep’i aldılar. Bunu Rusya’ya rağmen yaptılar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in, Gazze soykırımına başladığı zamanlarda şöyle bir cümle kurmuştu: “Gazze’ye gördüklerinizden daha fazlasını yapıyoruz."
Yine birkaç gün önce yaptığı bir konuşmada: “Gazze için bilinenden daha fazlasını yapıyoruz.”
Diplomasi dilinde bazı şeyler anlatılmaz elbette. Ancak, konuşulanların satır aralarını okumak denen bir “gazetecilik deyimi” vardır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bunu söylüyorsa elbette doğrudur fakat bizim her şeyi bilmemize gerek yoktur.
Bazı siyasi partilerin sırf üç beş oy koparabilmek uğruna devletimizin Gazze özelinde Filistin davası için yaptığı canhıraş mücadeleyi, diplomatik uğraşı yok sayarak, “İsrail ile ticaret yapılıyor” yaygarası koparması bir gerçeklik olmadığı gibi, kuru bir iftiradan mütevellit makyavelist bir tutumdu!
İsrail ile geçmişten gelen ticari bağlar elbette var idi, ancak, Ticaret Bakanlığı belirli bir aşamadan sonra bu ülke ile ticari ve diplomatik tüm ilişkilerini keserek tavrını net şekilde ortaya koydu. Bununla sınırlı kalmadı; Uluslararası Ceza Mahkemesinde İsrail’in soykırımcı olduğuna yönelik davaya müdahil oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın konuya ilişkin Uluslararası diplomasi gayretlerini hepimiz gördük.
Yıl boyunca ayak basmadığı ülke, görüşmediği ülke lideri kalmadı.
Bunu bir kenara koyalım ve gelelim Suriye konusundaki duruma.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Esad’a defaten çağrı yaparak “Gel Suriye’yi bu durumdan kurtaralım. Emperyalistleri birlikte kovalım, halkına ve ülkene istikrar getirelim” dediğine tüm dünya şahittir.
Esad ise bunların hiçbirine olumlu yanıt vermeyerek kendi sonun hazırlamış oldu. Türkiye’nin gücünün farkına varamadı, zira Türkiye an itibarıyla bölgesel değil küresel bir güç konumundadır.
Esad, İran ve Rusya’nın gücüne güvendi ve kendi kendini imha etti. Şu saatten sonra ne Rusya ne İran’ın kendisini kurtarmaya mecali ve gücü yoktur. Anladı ama iş işten geçti tabi ki!
Suriye’deki muhalif operasyonu, görünürde rejim karşıtı güçler tarafından yapılıyor. Elbette biz bu konuda Türkiye’nin buna dahli vardır diyemeyiz. Ancak, biz böyle bir şey diyemesek de ABD, İsrail ve tüm dünya bu harekatın kim tarafından yapıldığına dair bir kanaate sahiptir.
Her ne kadar Devletimiz, Suriye konusunda bir dahlimizin olmadığını söylese de ki; doğrudur, ancak bu harekatın en çok Türkiye’nin işine yaradığı su götürmez bir gerçekliktir.
Halep’e giren Milli Suriye Ordusu ve HTŞ güçleri, Halep kalesine Türk Bayrağını asarak, gönüllerinde yatan aslanı ve Türk’ün gücünü bir kez daha tüm dünyaya deklare etti.
Yazımın başlığına gelirsek; aşblığa bakarak “Vay ulan yandaş medya işte nolacak” diyenlere cevabım; Göreve geldiği günden bu yana defalarca darbe girişimlerine maruz kalan, 15 Temmuz hain darbe girişiminde kendisine düzenlenecek olan suikasttan dakika farkıyla kurtulan sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili o dönemde bir gazeteye yazdığım makalede “Gazi Recep Tayyip Erdoğan” diye hitap etmiştim, zira hak edilen bir unvan idi.
Bugün ise İsrailli eski generalin dediği gibi, Rusya’ya rağmen, 4 saatte Halep kalesine Türk Bayrağı asılıyorsa, elbette Fatih Recep Tayyip Erdoğan unvanını hak ettiği içindir.
Başkomutan Fatih Tayyip Erdoğan’a selam, yola devam…